15 Haziran 2017 Perşembe

Anne Frank'ın Hatıra Defteri [KİTAP - FİLM]


Frank ve van Daan ailesi, Hollanda'nın Naziler tarafından işgal edildiği sürede bir evin 'Arka Ev' adını verdikleri bir bölümünde saklanırlar. İki yıl süren bu saklanma sırasında Frank ailesinin en küçük kızı 12 yaşındaki Anne, bir günlük tutar. Günlükte Anne, Arka Ev'deki yaşamlarını, yaşadıklarını zorlukları ve düşüncelerini anlatır. Daha sonradan bu iki ailenin hayatta kalan son üyesi Otto Frank (Anne Frank'ın babası) bu günlüğü kitaplaştırır ve yayınlar.

Bu hikayenin geçtiği ev şu anda Amsterdam'da müzeye dönüştürülmüş bulunmakta. Hatta belki bazılarınız Aynı Yıldızın Altında filminde çekilen sahnelerden evin içerisini görmüştür. Aynı zamanda bu gerçek hikayeden uyarlanılarak o evde bir de film çekilmiş.

Bu iki yapıtla geçtiğimiz 3-4 gün boyunca çok ilgiliydim. Ben önce Burçak Çerezcioğlu'nun Mavi Saçlı Kız kitabında gördüm Anne Frank'ın Hatıra Defteri adlı filmi. Bu yüzden önce filmi izledim, sonra da günlüğü okudum. 

Filmle kitap biraz farklı aslında. Ben filmi daha önceden izleyip çok etkilendiğim için sonradan kitabı okuduğumda biraz sıkıldım çünkü her şeyi ezberlemiş gibi olmuştum biraz ve aynı şeyleri okumak yordu duygusal olarak çok yoğun olduğu için. Bu yüzden öncelikle kitabın okunulması daha doğru olacaktır sanırım. Bence mutlaka gözden geçirilmesi gereken kitaplardan biri. Çünkü Anne, bu günlüğü tutarken en başta kendisi için tutsa da sonradan Kültür ve Bilim Bakanı Bolkestain'in radyo programında söylediği; savaştan sonra Hollanda halkının Almanlardan gördüğü zulme şahitlik eden tüm belgelerin toplanıp yayınlanacağını ve buna örnek olarak da günlüklerin verildiğini duyunca bir kitap yayınlamaya karar veriyor. Tuttuğu günlüğün de kitabın temelini oluşturacağını umduğundan günlüğünde Arka Ev'deki günlük aktivitelerini anlatmaya daha çok özen gösteriyor (Anne bundan günlükte bahsediyor).

Anne, yazar olmak istiyordu, adının duyulmasını istiyordu. Bunu yaşamında görememiş olsa bile onun yaşamından yıllar sonra bile adı yaşamaya devam etti, hala da ediyor.
"Ne yaparsam yapayım, diğerlerini, gidenleri düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Bir şeye güldüğüm zaman ürkerek kesiyorum gülmeyi, neşeli olmanın utanç verici olduğunu düşünüyorum."
Anne Frank'ın Hatıra Defteri'ni şu anda bildiğim kadarıyla Epsilon ve İş Bankası Kültür Yayınları çıkarıyor. Ben gittiğim kitabevinde Epsilon Yayınevi'nden olan baskısını bulabilmiş ve onu almıştım. Çok özenerek hazırlandığı çok belliydi bu yüzden Epsilon Yayınevi'ni içtenlikle tebrik ediyorum.

Ama ben özellikle filmi çok beğendim. Siyah-beyaz bir film, yaşanılan o şeyler o kadar iyi anlatılmış ki. Korkuları, yaşamak için verdikleri çabalar, iki ailenin küçüçük bir odada zamanla birbirlerine karşı yaşadıkları kızgınlıklar, üzüntüler... Herkesin izlemesini öneriyorum

Günlüğün bir yerinde şöyle bir cümle geçiyor insana çok dokunan: "Artık bir şey yapmaya cesaret edemiyorum, çünkü yasak olmasından korkuyorum." Hollanda, Almanlar tarafından işgal edildiğinde Yahudilere her şeyi yasaklamışlar; Yahudiler tramvaya binemezler, bisiklete binemezler, gidecekleri yere yürümek zorundalar, Hristiyanların evine giremezler, akşam sekizden sonra tanıdıklarıyla bile bahçede oturamazlar, spor alanlarına gidemezler ve kıyafetlerinde sarı bir yıldız dikili olmak zorunda ve bunun gibi birçok şey. Ve bunca yasağın içinden kaçıp küçüçük bir odada gün içerisinde neredeyse hiç hareket etmeden oturmak zorunda olmaya gönüllü oluyorlar, sırf yaşayabilmek için. Çünkü yavaş yavaş Yahudiler toplama kamplarına götürülmeye başlanıyor ve kimse o şekilde ölmek istemiyor. 
"Hatıra defteri tutmak benim gibi biri için tuhaf bir duygu. Yalnızca daha önce hiç yazmadığımdan değil. İleride ben de dahil hiç kimse on üç yaşından bir kızın içinden geçenlerle ilgilenmeyecekmiş gibi geliyor. Ama aslında bunun hiçbir önemi yok, ben yazmak ve daha da önemlisi kalbimden geçen bir sürü şeyi ortaya dökmek istiyorum.
Ellerimi başıma dayadığım ve tembellikten dışarı mı çıksam, evde mi kalsam bilemediğim, sonuçta aynı yerde pinekleyip kaldığım hafif melankolik günlerimden birinde canım sıkıldığında 'Kağıt insanlardan daha sabırlıdır,' sözü içime işledi."

5 Haziran 2017 Pazartesi

Uluslararası Dergi Fuarı / İstanbul

Herkese merhaba! Yaklaşık 3 aydır buralara ara vermiş gibi oldum, çünkü çok yoğundum, çok meşguldüm. Yine de Instagram adresinde aktif olmaya çalıştım. Umarım bazı şeyleri mahvederken bazı şeyleri başarabilmişimdir. Bu 3 aylık sürede bol bol okudum, biraz gezdim ve bol bol ders çalıştım. Bu sürede gittiğim bir fuardan bahsetmek istiyorum ben ömcelikle;

Sirkeci Garı'nda 4-9 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen Uluslararası Dergi Fuarı'na katıldım. Yazısını çok geç paylaşıyor olmamdan ötürü hepinizden özür diliyorum ama amacım; aldığım farklı farklı türdeki (benim bile daha önce hiç duymadığım) dergileri okuduktan sonra sizlerle paylaşmak.

Aslında bence fuarın çok eksikleri vardı, birçok aradığım dergi yoktu mesela. Daha bilinmeyen dergilerin standları mevcuttu ve bu da fuara çok fazla ilgi olmamasının başlıca nedenlerinden birisiydi bence. 


sensizlik, hüznün yürekte
pıhtılaşması
aklın kaçırılmaya çalışılması
düşünce labirentlerinden
tavanın seyre dalınması
göz inadı bırakıp
yumulana dek
hayalinde gezinen
hırkasız dervişin
değneğiyle silkelemesi
göğün şiltesini
ve sensizlik
iki büklüm katlanmak
can ağrısına
rüyanda yer tutan
haylaz çocuğun
çelme takması adamlığına
yutkunması ağaran günün
sırtında koşturulması
...
...
...
sensizlik, kalbin
akla kanışı*
Hatip Çiçek / Sensizlik Sonrası / BİRNOKTA Dergi 184.Sayı

BİRNOKTA dergisi hakkında maalesef sitelerinde çok bir bilgi yok. Yalnız çok uzun süredir var olduğunu tahmin ediyorum sitedeki birkaç şeyden ötürü. Ayrıca derginin üstünde 17.yıl yazıyor ve elimdeki sayı 184.sayı. Uzun süredir olan bir dergideki yazıların biraz acemiye kaçması beni şaşırtmadı değil ama çok güzel yazılar ve şiirler de vardı kesinlikle. Benim elimdeki sayı, son çıkan sayıları imiş. Derginin birkaç sayısını daha alıp takip etmeyi düşünüyorum lakin hep bu sayıya benzer sayılar çıkıyorsa sanırım takip etmem. Çünkü dergi içindeki yazılar biraz basite kaçıyordu, benim çok hoşuma gitmedi. Tasarımı, vs çok güzeldi aslında ama okurken sıkıldım, biraz 'Bu ne ya?' havalarına büründüm. Sevenleri de tabiki vardır derginin ama ben pek onlardan olamadım maalesef.


Her dönemin en çok sevilen ve bilinen insanları diye bir liste yapılsa ülkemizde, Kemal Sunal şüphesiz bu listenin başlarında yer alır. 'Yediden yetmişe herkesin sevgilisi' tanımına en çok yakışan isimlerden biridir o. Döneminde sinema koltuklarında filmlerini izlemiş dedeler, babalar; filmleri döne döne televizyonda yayınlanırken de torunlarıyla, çocukları birlikte atmışlardır kahkahalarını. Her birimizin aklında en az bir repliği vardır güldüğümüz ve biraz da onun gibi söylemeye çalıştığımız. O nesiller boyu yüzümüzü güldüren adamdır. Fakat bence onu bu kadar ölümsüz kılan, ezilmişliğimizi, kandırılmışlığımızı, dışlanmışlığımızı anarşist bir kahkaha ile sistemin yüzüne cesurca haykırmasıdır.*
FİLMARASI Dergi
🎥
Uluslararası Dergi Fuarı'nda görüp de 'çok film-dizi aşığı olmasam da şunu bi okuyayım' diye aldığım FİLMARASI Dergi, tam da tahmin ettiğim gibi sırf film severlere yönelik ve bu alanla çok ilgili olmayan birini sıkabiliyor. Bendeki 52.sayı sanırım 2015 yılına aitmiş, Cem Yılmaz ve Algı Eke röportajlarına ek olarak Türkiye'de en çok güldüğümüz, tercih ettiğimiz komedi filmlerine ayrıntılı bir inceleme yapmış ve eskilerle bugünü karşılaştırmış. Başlarda okurken çok zevk aldım, ama daha sonrasında beni bir miktar sıktı ve hep atlaya atlaya okumama neden oldu. 😅 Dergiyi takip etmeyi düşünmüyorum ama bu alana çok ilgi duyarların en azından bir kez de olsa herhangi bir sayısına göz gezdirmeleri gerektiğini düşünüyorum.


Burada unutulmuşların yahut terk edilmişlerin arasında tek başına, yaşamanın anlamını sorgulayan, benliğini, kimliğini arayan, bir zamanlar o her neysem, nasıl bir şeysem işte... Tüm bunlardan ve en çok da kendimden sıkıldım. Yarım kalan cümlelere benziyorum yıllar geçtikçe, daha da çok. Çok olan her şey çabuk tükendiğinden olacak, ben az kaldım ve hep çok az farkla kaçırdım tüm mutlulukları. Kılın payına düşen bir tutam umuttum bazen. Bazen hep eksik hissedilen ama kim bilir neyin unutulduğu bir unut'tum.*
Cihan Deniz / keşke dergi 18.sayı
🔥
Yine Uluslararası Dergi Fuarı'nda görüp aldığım ve sevdiğim dergilerden biriyle tanıştırmak istiyorum ben bugün sizi. Bendeki sayısı geçen seneye ait. İki aylık düşünce ve edebiyat dergisi özelliğine sahip. Beni en çok vuran kısmı ise içerisinde bir sürü şiir olması. 😍 Tasarımı güzel, sade, göz yormuyor; tam da sahilde çimlerin üzerine oturup okumalık bir dergi. Ben bu dergiyi takip etmeyi düşünüyorum, umarım diğer sayıları da beni hayal kırıklığına uğratmaz.


Arka Kapak dergisini ise birçok kez görmüş ama hiçbir zaman alıp okuma fırsatı bulamamıştım, neyse ki fuarda Franz Kafka odaklı bir sayılarını gördüm de hemen aldım. Ben gerçekten çok sevdim, birçok belgesel, film, kitap not aldım okumak için. Franz Kafka'yla ilgili bilmediğim birçok şey öğrendim. Tasarımıyla, sayfalarıyla bence tam başucu dergilerden. Takip etmeye çalışacağım kesinlikle dergiyi, sizlerin de en azından birkaç sayısına göz gezdirmenizi tavsiye ederim. 😉