17 Şubat 2017 Cuma

İlhami Algör / Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku



"Her şeyin iyi gittiğini nerden çıkarıyorsun?" dedi. "Herif rüzgarı kendinden menkul uçurtmanın teki. Ara sıra telleri takılır gibi kadına geliyor gece yarısı."
"Fakat Müzeyyen, bu derin bir tutku," dedim. Tırsmaya başlamıştım. Haklı olabilirdi.
"Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku," dedi, arkasını dönüp gitti.
Hikaye elimde, öylece kalakalmıştım. Şu, bir fotoğrafta gördüğü kadını sevip, resmin orijinali ile karşılaşınca, "Hanımefendi, ben size değil, resminize aşığım," diyen müşfik şahıs belirdi ve aynı cümleyi yüzümün ortasına söyleyip gitti. "Hass..." dedim kendi kendime.

"Hikayeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, eve sığmıyor." Arka kapakta yazan bu sözü nedense çok seviyorum ve okudukça okuyasım geliyor. Hayırlısı.
60 sayfalık incecik bir roman, Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku. Güzel ve hayatın içinden bir konusu var. Anlatımı güzel, içtenlikle ve gerçekçi yazılmış. 
Şimdilerde kitabın arkasında üstteki alıntı olsa da önceden benim daha çok sevdiğim bir alıntı varmış:

"Böyle olmasını istemezdim ama hep olurdu. Dünyanın bütün Kızılderilileri yenilir, Spartaküs kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, Sadri Alışık denilen hergele, her filminde ağlardı. O ağladıkça ben de ağlardım. Nedenimi bilmez ağlardım. Ağladıkça Sadri'ye kıl kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, Sadri'nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine..."
Öyle yani. 'Okunulmasa da olur' kitaplardan bence ama okuyanda bi' hüzün bi' durgunluk yaratmıyor değil. Sakinlik çöküyor insanın üzerine okuyunca. En azından bende öyle oldu.
Tek oturuşta bitiyor zaten. Bitince de kafanızı kaldırıp duvarları gözetliyorsunuz. Aklınızdan o an ne geçiyor Allah bilir, kimse fark etmiyordur o an ne düşündüğünü. Hayırlısı.

Sağlıkla kalın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder