13 Şubat 2017 Pazartesi

Johann Wolfgang von Goethe / Genç Wether'in Acıları


Merhaba! Daha rahat ve daha kısa sürede kitap okuma şerefine layık olabildim ben bu yarıyıl tatilinde. Okuduğum ilk roman; Genç Werther'in Acıları'ydı. Aslında bu kitap bende uzun süredir vardı ama okumaya sıra gelmiyordu açıkçası. Neyseki okudum ve bitirdim.
Goethe'nin bu romanını ben Nilüfer Yayınları'ndan okudum. Romanın arka kapağında bir özet var ve ne okuyacağımı bilerek okumaya başlamıştım zaten. Çok kapsamlı bir özet olması ve Goethe'nin hayatıyla da mükemmel özdeşleştirilerek anlatılması dolayısıyla yazının en sonuna kitabın arka kapağında yazılanları ekledim. 
Kitabı severek okudum. Zaten aşk romanlarını -özellikle tarihi aşk romanlarını- okumaya bayılırım. Aşkın imkansızlığı ve aşk uğrunda yapılan onca fedakarlıklar beni her zaman kendine çekmeyi başarmıştır nedense. Üstelik bu kitapta bunlar Werther tarafından mektuba dökülüyor. Özellikle mektup okumak bana daha samimi geldiğinden kitabı çok sevdiğimi söyleyebilirim.
Başka bloglardaki kitap yorumlarını okuduğumda, kitabı okurken çok fazla altını çizdikleri yerler olduğunu söylüyorlardı lakin bende pek öyle olmadı. Sağlık olsun.

Kitap 144 sayfadan oluşuyor bendeki yayında. Dili bazı yerlerde zorlaşsa da genel olarak kolaydı ama bazen sayfanın sonuna geldiğinizde başta neyden bahsedildiğini unutabiliyorsunuz. Bence illa da altını çizecek bir yer aramak için okunulmaya başlanmamalı bu kitap. Genel olarak böyleyiz çünkü, kabul edelim. Bu uğurda harcanılmaması gereken kitaplardan olduğunu düşünüyorum ben bu kitabın.

"ben Walheim'e doğru yürüyorum ve oraya kadar gittikten sonra, onun yanına varmak için ancak yarım saatlik bir mesafe kalıyor. Onun soluduğu havaya çok yaklaşmış oluyorum derken kendimi orada buluveriyorum. Büyük annemin bir 'mıknatıslı dağ' masalı vardı: Ona çok fazla yaklaşan bir geminin bütün demir kısımları sökülür ve çivileri o dağa doğru uçarmış, zavallı tayfaları da, birbiri üstüne yıkılan tahtaların arasında boğulup gidermiş..."


"anlaşmazlıkla beraber ihmalkarlık, bu dünyada belki de hilekarlık ve kötülükten daha fazla anlaşmazlıklar doğuruyor."


"Dostum, insan daima insandır. Bir kimsenin ihtirasları kudurduğu ve insanlığın o dar sınırları onu sıkmaya başladığı zaman, sahip olabileceği bir parçacık zeka ya hiç iş görmez ya da çok az işe yarar."

Buraya sadece daha önce de birçok yerde paylaştığım birkaç tane alıntı bırakıyorum. Kitabı okurken sizin gözünüz daha güzellerini fark edecektir, eminim. İnsanın kendine not alması gereken bir şeyler vardır her okuduğu şeyde. 
Yazının biraz yanlış anlaşılacağından korkarak yayınlacağım bu sefer, umarım öyle olmaz.


Kitabın arka kapağı;

Werther'in mektuplaştığı hayali arkadaşı Wilhelm'in eliyle, mektuplar biçiminde anlatılır, zaman zaman, Wilhelm sonradan öğrendiklerini de ekler (bu kısımlar bir sahne canlandırması tarzındadır); Büyük kentin yarattığı ruhsal çöküntüden doğaya kaçarak Wahlheim'e yerleşen aydın bir gençtir Werther. Orada tanıştığı soylu bir ailenin güzel kızı Lotte'ye aşık olur. Lotte de kayıtsız değildir bu aşka ama Albert'le nişanlıdır ve verilen sözler, ahlaki değerler öenmlidir. Lotte Albert ile evlenir. Werther ise bir aile dostu olarak yer alır yanlarında. Ne var ki aşk ve dostluk arasındaki sınır çizgisi zayıftır. Sınırı geçmekten korkan Lotte, bir daha görüşmemeleri gerektiğini bildirir genç adama. Werther'in bu acıya dayanması ise imkansızdır. Lotte'ye bir mektup yazar; "Bak Lotte! Bana ölümün sarhoşluğunu tattıracak olan o korkunç kadehi elime alıyorum. Onu bana sen uzatıyorsun, ben de alırken hiç duraksamıyorum. Hayatımın bütün istekleri ve ümitleri yerine geldi. Ölümün çelikten kapısını vurmak öylesine titretici ve çetin ki" diyen Werther, "Silahlar dolu. Saat on ikiyi vuruyor. Alınyazısı bu, önüne geçilmez. Lotte! Elveda Lotte! Elveda!" sözleriyle mektubuna ve yaşamına son verir.
Tıpkı şiirleri gibi, Werther'de  de kendi yaşamından bir parça vardır Goethe'nin. 9 Haziran 1772 yılında Wetzlar'da hukuk stajını yaparken, bir arkadaşının nişanlısına (Charlotte Buff) aşık olduğu için yaşadığı duygu ve ahlak çatışmasından esinlenmiştir bu romanını yazarken. Sondaki intihar vakası ise, o sıralarda Goethe'nin arkadaşı Jerulasem'in evli bir kadına olan aşkı sonucunda kendini öldürmesi de ilham olmuştur. Onun başardığı, tekil yaşanmışlıkları, genel toplumsal bir bunalımın eşliğinde anlatabilmesindendir. Ve elbette, Goethe'nin şiirsel, tasvirlerle dolu zengin dili/üslubu, hikayenin büyüsünü benzersiz biçimde derinleştirir.
Werther, "Sturm und Drang" (Coşumculuk) akımının bütün izlerini taşıyan bir metin. Güçlü duygularla hareket etme, doğaya, çocuklara, pastoral bir hayata duyulan özlem, toplumsal kurumlara yönelik eleştiri hemen fark ediliyor. Ancak bütün bunlar yalnızcaestetik bir tercihten kaynaklanmıyor; o yıllar Almanya'sının -Avrupa olarak genelleyebiliriz de- bireyi köşeye sıkıştıran koşullarını yansıtıyor! Dikkat edilirse, "doğa tercihi" romantizmin ve İngiliz gotiğinin de çok önemli bir motifi olmuştur. İnsanda derim izler bırakan şey, bir edebi metinde yazarın hayal ürünü olarak anlattıkları değil, o metinde -somut gerçekliği- yansıtan duygu ve düşüncelerdir.  Werther'in yarattığı coşkunluk da, özellikle Almanya'da, anlatılanların Alman ulusal kimliği ile çakışmasından kaynaklanmıştır. Onu yaratan değil, varolanı tasvir edendir Goethe! Goethe, kişisel olanla toplumsal olan arasındaki kopmanın kaçınılmazlığını ve bunun toplumsal nedenlerini, insanın manevi yaşamı ile coşku dünyasını benzersiz bir lirizm ve çözümsel bir sezgiyle ortaya koymuştur bu romanında. Goethe'nin Werther'i, bireysel tutku, toplumsal zorunluluk ve bu tür bireysel tutkuların genel temsili anlamı arasındaki doğrudan ilişkiyi çok açık bir biçimde gösterir. 


Sağlıkla kalın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder